Selda AVCI

Selda AVCI

ANNEMİ ÖZLEDİM!

 


ANNEMİ ÖZLEDİM!

Dün annemin ölüm yıldönümü idi bir türlü yazmaya elim, dilim varmadı! Malum yazmak öyle ha demeye yapılacak bir iş değildir ki! Acısı ilk gü-n ki gibi yüreğimi yaktığı için bugün ancak yazabildim. 

Takvim yaprakları 08.04.2012 günlerden pazardı, izin günümdü, Saat;18.45 civarıydı…

Oysa daha o günün sabahında konuşmuştuk seninle, doktorlar durumu iyi taburcu olabilir demişlerdi.

Bu habere o kadar çok sevinmiştim ki, annem taburcu olacak diye içim içim sığmamıştı.

Meğer o iyilik hani halk arasında ölüm iyiliği diye derler ya,oymuş işte Anne…

Her zaman bütün çocuklarına dua ederdin, hepimizin derdine ayrı üzülürdün, derman arardın.

Anne en çok kimi seviyorsun, ben en küçüğüm beni sev derdim de ‘’yavrum beş parmağın beşi de birdir, hiç birinizi diğerinden ayırt edemem. Hangi parmağını kessen, hepsi aynı acıyı verir’’ derdin.

Senin en sevdiğin mevsimdi. Hava aydınlıktı, mevsim bahardı, ama o an sanki benim içim kararmıştı…

Yüreğime tarifi mümkün olmayan bir ateş düşmüştü, kolumu kaldıracak mecalim kalmamıştı!

Neyin ağırlığı bu böyle diye düşünürken, senin üzerine ölümü getirmek bile istemiyordum.

Bu ağırlığın, seni kaybetmenin ağırlığı olmaması için ‘’Allah’ım annemi bize bağışla’’ diye dua ediyordum. O gün içime doğmuştu sanki gidişin. Çocukların arasında sana en düşkünü de bendim!

Ölüm döşeğinde bile ‘’kızım Allah işini, gücünü rast getirsin’’ diye dua edişin hala kulaklarımda Anne!

Okuma yazman yoktu, köyde yetişip, şehre yerleşmiştin, ama buna rağmen bile o kadar asildin ki!

Tam bir Osmanlı Türk kadını havası vardı üzerinde… Otoriter, asalet timsali canım annem benim.

İçimin ateşi beni iyiden iyiye yakmaya başlayınca tedavi gördüğün hastaneyi aradım.

Aslında sonucunu hissediyordum ama ‘’hastayı kaybettik’’ sözünü duymak istemiyordum.

Hastanız iyileşti bugün taburcu olacak desinler istiyordum.Beni bırakma diye dua ediyordum.

Sesim titreyerek, ellerim buz keserek aradım hastaneyi,annemin adını söyledim telefonu açan hemşireye ve durumu nasıl diye zar zor sorabildim. 

Hemşirenin ‘’hastanız kalp krizi geçirdi, kalp hastanesine gönderildi. Bende size ulaşmaya çalışıyordum’’ cevabı karşısında telefon elimden düştü, öylece ne kadar kaldım bilmiyorum.

Biraz sakinleşip annem ölmedi, kalp krizi geçirdi, daha önceleri de geçirmişti iyileşecek diye kendi kendimi teselli edip, ablamı, babamı ve abilerimi aradım, annemin kalp krizi geçirdiğini söyledim.

Çocuklarımı komşuya bıraktım, hemen annemin yattığı hastaneye doğru yola koyuldum.

Yollar ne uzunmuş, git git bitiremedim. Sanki uzun yola çıkmıştım, yollar bitmek bilmiyordu.

Otobüsten indim koşa koşa annemin kaldırıldığı hastaneye doğru ilerledim.

Ben gittikten sonra eşim, ablam, babam ve abilerimde geldiler.Acı haber tez duyulmuştu…

Hastane bahçesine oturduk ve annemden gelecek güzel haberi beklemeye ve dua etmeye başladık. 

Yarım saat sonra annemi muayene eden doktor kapıda göründü! Hemen koşup doktorun yanına gittim annemin durumunu sordum.

Doktorun ‘’o teyzenin geldiğinde kalbi de, solunumu da durmuştu’’ sözü üzerine hemen doktorun kolundan tutup, ne yani siz benim anneme öldü mü diyorsunuz dedim? 

Nasıl oldu bana açıklayın diyordum çaresizce… Oysa ecel gelmişti doktor ne yapabilirdi ki!

Doktor tepkim karşısında şaşkındı, ‘’başınız sağ olsun, Allah rahmet eylesin’’ dedi ve gitti…

Babam o an bana sarıldı ve başladık birlikte hüngür hüngür ağlamaya! Sanki o kocaman hastane başıma yıkılmıştı, ben altında kalmıştım. O kadar çaresizdim ki! Baba ben ne yapacağım şimdi annem gitti dedikçe babam hem ağlıyor, hem beni teselli ediyordu… O an hiçbir teselli beni avutamıyordu.

İçim cayır cayır yanıyordu. Acımın tarifi yoktu. Canımdan bir parça kopup gitmişti. Sol yanım boştu!

O gece sabaha kadar gelen, gidenden hiç uyumadan, ağlamaktan gözlerimizi açamaz hale gelmiştik.

Bolca Kuran-ı Kerim okundu. Ertesi gün ise anneme olan son görevimizi yerine getirerek defnettik!

Defin işleminin üzerinden geçen, 10 gün sonra ise hepimiz yavaş yavaş evlerimize çekildik.

Bu gidiş en çok ta 55 yıl bir yastığa baş koymuş babama ağır gelmişti, ona hepimizden zor olmuştu. Şimdi belki de buluştunuz babamla, mutlusunuz ama ben hem yetim, hem öksüz kaldım Annem…

Herkesin kendi meşakkati vardı, babam tek kalmıştı. Ona da ayrı bir üzülüyorduk.

1 yıl boyunca anne adını ne zaman duysam gözyaşlarıma hâkim olamadım. Halen de aynıyım.

Her hafta sonu sana gelip, o soğuk mezar taşı ile dertleşmenin zorluğunu bir bilsen be Annem!

Otobüs ile giderken, ‘’anne çay koy, ben geliyorum’’ diye konuşanı duysam ciğerim yanıyordu!

Çocuklar annesinin gözünde hiç büyümezmiş ya, ben sen gidince büyüdüm Anne.

Ben tek başıma neler başardım Anne, ama sen bunların hiç birini göremedin, benimle gurur duyamadın. Ne kadar çok hayalimiz vardı seninle, hepsi yarım kaldı. Hayallerim öksüz kaldı!

Hayran hayran bakan yemyeşil gözlerini, tatlı dilini, gülen yüzünü, boyunu posunu, endamını, çocukla çocuk, büyükle büyük oluşunu, ben senin burnumda tüten cennet kokunu özledim Anne…

Seninle konuşmayı, gezmeyi, gülmeyi, şakalaşmayı, hayaller kurmayı özledim Annem.

Gidişin öyle acı ki; şefkat dolu kucağına yatıp, mis kokulu ellerini öpemiyorum şimdi!

Mekânın cennet olsun, nurlar içinde yat inşallah. Rabbim seni cennetine alsın… Âmin…

 

 

 

 

 




ARŞİV YAZILAR