Prof. Dr. Tarhan: Tüberküloz sinsice vücudumuza yerleşiyor

Prof. Dr. Tarhan: Tüberküloz sinsice vücudumuza yerleşiyor yeniyolgazetesi.com

Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gülnur Tarhan, Akciğer tüberküloz basilinin en tehlikeli türlerden olduğunu belirterek, Türkiye’de başarılı programlar ile verem oranının da gerileme olduğunu söyledi.


"Başarılı kontrol programlarıyla verem hastalığına yakalanma oranlarında azalma oluyor"

Türkiye’de 2020 ve 2021 yılı kayıtlarına göre yaklaşık 9 bin verem hastası olduğunu ve kontrol programları sayesinde verem oranlarının gün geçtikçe azaldığını vurgulayan Adıyaman Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gülnur Tarhan,"Tüberküloz insanlık tarihinin en eski hastalıklarından biridir. Halk arasında verem hastalığı olarak da bilinen bu hastalık basil formunda bir bakteri olan Mycobacterium tuberculosisdir. Toplumsal bir hastalık olduğu için dünya nüfusunun üçte biri tüberküloz basili ile enfektedir. Bu durum bir toplumda her üç kişiden birinin basili almış anlamına gelmektedir. Dünya Sağlık örgütünün yaptığı çalışmalara göre dünyada 2021 yılında 10,6 milyon kişi verem hastası olmuş, ülkemizde de kayıtlı verem hastası sayısı 2020 ve 2021 yıllarında yaklaşık yıllık 9 bindir. Ülkemizde başarı ile uygulanan kontrol programları nedeni ile verem oranı gittikçe azalmaktadır"şeklinde konuştu.

"Veremde en büyük mücadele çabuk bulaşan Akciğer Tüberkülozuyladır"

Prof. Dr. Tarhan, "Verem solunum yoluyla bulaşan bir hastalıktır, bunun en tehlikeli ve bulaşıcı olanı Akciğer Tüberkülozudur ama vücudumuzda herhangi bir organda görülebilir. Vücudumuzda akciğerler başta olmakla üzere akciğer zarı, lenf bezleri, beyin zarı, kemikler, böbrekler, kalp zarı gibi organlarımızda da görülebiliyoruz. Ancak en büyük mücadele de kolay bulaşan türü akciğer veremine yöneliktir. Akciğer tüberkülozu olmuş hastaların öksürmesi, hapşırmasıyla etrafa saçılan damlacık çekirdeklerinin solunumuyla birlikte sağlıklı bireylerde tüberküloz basilini alabilirler. Eğer kişinin bağışıklık sistemi güçlü ise vücudumuzda bulunan hücreler basili üreyip hastalık oluşturmasını engeller. Hayatımızın bir döneminde bağışıklık sistemimiz zayıfladığı zaman vücudumuzda sinsi bir şekilde bulunan basilde aktive olarak ürer ve hastalanmamıza neden olabilirler"diyerek tüberküloz basilinin nasıl bulaşabileceğini anlattı. 

"Veremle mücadelede en önemli olan erken tanı ve tedavidir"

"Tüberkülozdan korunmada en etkili yöntem özellikle tüberküloz hastalarının en kısa sürede tanı ve tedavisinin yapılmasıdır" diyerek erken tanı ve tedaviye dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan,"Tedavi işlemleri ülkemizde Sağlık Bakanlığının güdümünde ücretsiz olarak, Verem Savaş Dispanserleri tarafından yürütülmektedir. Tanı işlemlerinde özellikle biz, hastadan aldığımız balgam örneklerinde mikroskobi kültür verem basilini üretiyoruz, daha sonra da ilaç duyarlılık testleri dediğimiz testleri yapıyoruz. Verem hastalığına yakalanmış, toplumda bulaşıcılığı olan kişilerin mutlaka en hızlı şekilde tanısının konulması ve tedavi altına alınması gerekmektedir. Hastaların öksürme ve hapşırma sırasında ağızlarını mendille kapatmaları gerekmektedir. Tedavi olmayan bir verem hastası her yıl yaklaşık 10-15 kişiyi enfekte edebiliyor. Diğer bir korunma yöntemi de BCG (verem) aşısı, veremden korunmada pek bir etkinliği yok ama daha hafif bir atlatılmasını sağlıyor. Verem hastalığına yakalanan kişilere şu tedaviyi uyguluyoruz; uzun ve zahmetli bir süreç. En az dört beş ilacı hasta altı ila dokuz ay gibi bir süre kullanmak zorunda kalıyor. Verem için hazırlayıcı faktörler de var; sigara kullanımı bunun başında geliyor. İlaçların bir gün bile aksatılmaması çok önemlidir. Verem hastaları ilaçlarını düzenli olarak ve yeterli süre (6-9 ay) kullanmaması durumunda hastalık etkeni mikrop ilaçlara direnç kazanabilir. Dirençli verem hastalarının tedavisi daha uzun süre sürmekte (18-24 ay), daha fazla ilaç kullanılmakta ve bazen hasta kaybedilebilmektedir. Hastanın yakınları, özellikle de aynı evde birlikte yaşayanlar mutlaka verem savaşı dispanserlerine başvurarak muayene olmalıdır. Verem hastalığını yakalanmış kişişiler ile temas edenler ve hasta yakınlarının verem konusunda sağlık taraması yaptırması gereklidir. Tarama testleri hastalığa yönelik şikayetlerin olup olmadığı, akciğer röntgeni ve tüberkülin deri testini kapsar. Mikrop çıkaran hasta ile aynı evdekiler, özellikle  çocuklar için koruyucu tedavi verilir. Koruyucu tedavide  6 ay süre ile tek ilaç (İzoniyazid) alınır. Onun yanında bağışıklık sisteminin bozulduğu ya da zayıfladığı durumlarda kanser, lenfoma, lösemi ve diyabet gibi metabolik hastalıklar vereme hazırlayıcı faktörler oluyorlar. Hastalarda genellikle 2-3 haftadan uzun süren öksürük, ateş, gece terlemesi, iştahsızlık, kilo kaybı, yorgunluk, halsizlik, balgam çıkarma, kan tükürme, nefes darlığı, göğüs, sırt ağrısı ve zayıflama ortaya çıkıyor.  Bu ilaçların alınmasıyla birlikte hastada bir bezginlik olduğu zaman ilaçların alımını reddedebiliyor. Dolayısıyla da bu durum toplumda bulaşıcılığın devam etmesidir. Ülkemizde doğrudan gözetimli tedavi stratejisi adı verilen program kullanılıyor. Bu programda sağlık personeli günlük olarak daha önceki programlar gibi hastanın yanına gidip yapıyorlardı teknolojinin gelişmesiyle telefonlardaki aplikasyonlarla da işlem rahatlıkla yapılacak"ifadelerini kullandı.

"Verem hastaları ayrı bir odda da izole edilmelidir"

Verem hastalığıyla karşılaşan bireylere de değinen Prof. Dr. Tarhan, hastalar tedavi başlandıktan ilaçları düzenli olarak kullandıktan sonra bulaştırıcılık ortadan kalkıyor. Ama bulaştırıcı olduğu süreçte de hastanın izolasyonunun sağlanması, bulaştırıcılık döneminde ayrı bir oda da izole altında olması gerekiyor. Ayrıca hastaya ait eşyaların ev halkı tarafından kullanılmaması iyi şekilde dezenfekte edilmesi edilmelidir. Ev halkının da mutlaka kontrollerinin yapılması ve koruyucu tedavi altına alınması gerekir. Verem hastalığının eradike edilmesinde düzenli tedavini son derece önemlidir. Düzenli tedavi programı uygulayan ülkelerde bu hastalık gerilemiş durumdadır. Ülkemizde de Osmanlı döneminden itibaren düzenli uygulanması nedeniyle kontrol altına alınmıştır. 1950 yıllarında ülkemizin uyguladığı başarılı politika programı nedeniyle Dünya Sağlık Örgütü tarafından ödül almıştır. Aslında verem fakir hastalığıdır. Global hareketlik, yeterli beslenememe ve hijyen koşullarının olmaması durumları hastalığı hazırlamada zemin oluşturur"dedi.

Son olarak Prof. Dr. Tarhan sözlerini şöyle sonlandırdı:

"Tüm Dünya’da her yıl yaklaşık 9 milyon yeni hasta ortaya çıkmakta, 2 milyon insan bu hastalıktan ölmektedir. 2019 ve 2020 yılları Covid-19 pandemisiyle oranları kıyaslandığında arka planda veremin daha fazla olduğu görülmektedir. Pandemi döneminde pek çok enfeksiyon hastalığı geride kalmıştır. Tanısı ve tedavisi ihmal edilmiştir, bu da pek çok sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kontorl altına alınan hastalıktır. Ancak tedavinin yarım bırakılması ya da reddedilmesi sebebiyle Mycobacterium tuberculosis bakterimizin ilaçlarımıza karşı direnç geliştirmesine neden olmuştur. Eğer çoklu ilaçlara dirençle toplu şekilde yayıldıkları zaman onun için kullanılan ilaçlar etkili olmamaktadır. Diğer ilaçlar hastanın daha ağır geçirmesine neden olan ilaçlardır. Bu nedenle tedavi ve tanı önemlidir. Mutlaka çocukluk çağında aşının yapılması gerekmektedir. Ülkemizde her yeni doğana aşı ücretsiz olarak yapılmaktadır"