VARMIŞ GİBİ YAPARKEN ASLINDA HİÇ YOKTUNUZ
İnsanlarımız enkaz altında soğuktan ve çaresizlikten can verirken ortalıkta yoktunuz.
Sağ kalanlarımız elektriksiz ve susuz günlerce o kar kış kıyamet günlerinde sokaklarda sabahlarken ortalıkta yoktunuz.
Şehir ahalisinin evleri ve iş yerleri yağmalanırken ortalıkta yoktunuz.
Ölenlerimiz, kefensiz açılan çukurlara meyve fidesi gibi gömülürken ortalıkta yoktunuz.
Kalanlarımız, barınacak yerleri olmadığından yollara düşerken ortalıkta yoktunuz.
Ama hep vardınız aslında; seçilmiş ve atanmışlarla fotoğraflar çektirirken vardınız; Seçim startı verildiğinde vardınız.
Aday adayı olduğunuzda vardınız.
Mübarek gün ve gecelerde kutlama mesajları atarken vardınız.
İnsanlarımız açlık ve yoklukla mücadele ederken başarınızı havai fişeklerle kutlarken vardınız, halay çekerken vardınız.
Karar alınamayan koordinasyon toplantılarında vardınız.
Üç günde bir değişen valilerle aynı karede görünmek için birbirinizle yarışırken vardınız. Emniyet müdürlerinin sizleri ziyaretinde muhbirlik görevi yaparken vardınız, onlarla daha güçlüymüş gibi görünmek için ziyaretlerinden dolayı duyduğunuz memnuniyeti dile getirirken vardınız.
Siz hep vardınız aslında;
Gelen valileri karşılarken vardınız, uğurlarken vardınız, hizmetlerinden dolayı teşekkür ederken vardınız, plaket verirken vardınız, seçilmiş ve atanmışlardan randevu koparmak için kıvrım kıvrım kıvranırken vardınız, iadeyi ziyaretinize gelsinler diye yoğun bir çabanın içine girerken vardınız, teşekkür ederken, şükranlarınızı sunarken, başarılar dilerken hep vardınız. Hep kendiniz için vardınız...
Ama insanlarımız enkazlar altında göz göre göre can verirken yoktunuz, şehir yağmalanırken yoktunuz, çadırları su basarken yoktunuz, demirler ayrıştırılıp molozlar yerinde bırakılırken yoktunuz, şehir ulaşılamayan cesetlerden dolayı kokarken yoktunuz, insanlar cesetlerine ulaşabilmek için günlerce hastane kapılarında yatarken yoktunuz, ölülerini gömerken yoktunuz, yas tutarken yoktunuz. Olmanız gereken hiçbir yerde ve zamanda yoktunuz...
***
Defalarca yazdık bir kez daha yazalım;
Adıyaman'da yaşadığımız sorunlarla ilgili Sayın valimiz, Belediye Başkanımız, Emniyet Müdürümüz çıkıp da bir açıklama yapamaz, şikayetçi olamaz, serdenişte bulunamaz. Onların görevi, yapmış oldukları hizmetleri anlatmaktan ibarettir, STK'ların görevi ise yapılmayanlardan dolayı onları harekete geçirmektir.
Atanmış ya da seçilmişlerden biri çıkıp da barınma sorununu çözemedik diyemez. Elimizden geleni yapıyoruz ama yetersiz kalıyoruz diyemez. Enkazlar usulüne göre kaldırılmıyor, yetkililerden hesap sorulacaktır diyemez.
Belediye başkanımız çıkıp da sularımız neden akmıyor diyemez.
Emniyet Müdürü çıkıp da, Adıyaman'da yaşanan hırsızlık ve yağmalama olaylarından dolayı şikayette bulunamaz.
AFAD müdürü çıkıp da, tam da olmamız gereken bir zamanda yoktuk, insanlar son bir umutla çeşitli alet edevatlara ulaşmak için kapımıza geldiğinde kapalıydık, herkesten özür diliyoruz şeklinde bir açıklamada bulunamaz
Bu akla ve mantığa aykırı bir durumdur zaten. Akli melekeleri yerinde olan her bir kişi bunun böyle olduğunu, aksi halde onların görevlerinin başında bulunamayacağını bilir.
Seçilmiş ve atanmışların ve cümle bürokratın görevi yaptıkları hizmetleri ve hatta yapmadıklarını ziyadesiyle yapmış gibi anlatmaktır. STK'ların görevi ise görevini yapmayan ya da aksatan kim varsa onları harekete geçirmek ve bu konuda gerekli kamuoyunu oluşturmaktır.
Kapalı kapılar arkasında ne konuşulduğunun, koordinasyon toplantılarında ne dile getirildiğinin ya da ne tür taleplerde bulunduğunun hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Olsaydı bugün yaşamış olduğumuz birçok sıkıntıyı memleket olarak yaşamayacaktık belki de.
Varlık nedeni bürokrasi ile fotoğraf çektirmek olan ve böyle bir olanak kendilerine sunulmadığında kendilerini aşağılanmış ve değersizmiş gibi gören cemaat, cemiyet, oda, dernek vakıf ve stk'larların hesap soramayışı yüzünden, hesap sorarmış gibi yaparken dahi bunu özür dilermiş gibi yapmaları yüzünden, güçlüden yana olmakla güçlendiklerini düşünmeleri yüzünden, etiketlerini, unvanlarını, makamlarını her şeyden çok önemsemeleri yüzünden bugün her birimiz çok farklı yerlerde benzer acılar yaşıyoruz.
Bu şehir hep birlikte el ele vermeyle değil,
Valisiyle, Belediye Başkanıyla, Emniyet müdürüyle yan yana gelindiğinde özel istek ve ricalarda bulunmasıyla değil,
yaraları hep birlikte sarmayla değil,
her bir bireyin harekete geçmesiyle, sesini yükseltmesiyle, hakkını aramasıyla, fincancı katırlarını ürkütmesiyle, koltuk sahibi makam sahibi ünvan sahibi yaptıklarının yakasına yapışmasıyla yeniden şehir olacaktır eğer olacaksa...