Çayönü Tepesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Diyarbakır’ın Ergani ilçesinin 7 kilometre güneybatısında, Ergani Ovası kuzeyinde yer alan bir yerleşim yeri. İnsanlık tarihinin yerleşik yaşama geçiş sürecini temsil eden Neolitik Dönem’in ilk dönemlerinden itibaren, yaklaşık 12 bin yıl önce ilk defa iskan edildiği yer. Bu yerleşim yeri, sadece Anadolu değil, aynı zamanda Yakındoğu ve Levant coğrafyasında Neolitik Dönem kültür tarihini en iyi yansıtan yerleşimlerden birisi olması nedeniyle dünya kültür tarihi için anahtar niteliğinde bir yerleşim yeri olarak biliniyor.
Kazı projesi, ilk olarak 1964 yılında İstanbul Üniversitesi Prehistorya (Tarih Öncesi Arkeolojisi) kurucularından Prof. Dr. Halet Çambel ve Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Robert John Braidwood ortak projesi olarak başlatıldı. Kazı başkanlığı daha sonra 1987-1992 yılları arasında Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ve ardından 2015-2023 yılları arasında Prof. Dr. Aslı Erim-Özdoğan tarafından yürütüldü.
Cumhurbaşkanlığı kararlı kazılar kapsamında; Çayönü Tepesi Kazı ve Araştırma Projesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Müzecilik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Savaş Sarıaltun başkanlığında, yeni bir aşamaya geçiyor.
Doç. Dr. Savaş Sarıaltun, İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine, bu yıl proje başkanlığını devraldığını söyledi. Çayönü Tepesi’nin, 1960’lı yıllarda yapılan yüzey araştırmalarında bulunmuş yegane yerleşmelerden biri olduğunu belirten Sarıaltun, bu yüzey araştırmalarını yapan iki hoca olduğunu, biri Prof. Dr. Halet Çambel ve Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Robert John Braidwood, 1962’de başladıkları yüzey araştırmasında 1963’te bu alana geldiklerini, Ergani Ovası’nda Çayönü Tepesi yerleşkesini bulduklarına değindi.
“1963 yılında bulunan Çayönü Tepesi, 1964 yılında verilerinin çok güçlü olmasından dolayı hemen kazısını istiyorlar” diyen Sarıaltun, sözlerine şöyle devam etti:
“1964 yılında kazısına başlanan Çayönü Tepesi, bu yıl itibarıyla 60 yıldır farklı zaman dilimlerinde kazınmakla beraber sistematik bir şekilde bilimsel kazıların Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ilk ve en uzun süre devam eden kazı olması açısından çok önemli. Çayönü Tepesi, aynı zamanda Neolitik dönemin anahtar yerleşimlerinden biri. Bu 60 yıllık kazı çalışmalarında bunların birçok örneği bulundu. Bunların başında ilk yerleşim yaşama geçiş süreci, tarımın başlangıcı, hayvancılığın bütün evcilleştirme süreçleri, bununla beraber ilk madencilik, yine dünyanın ilk mezarlık yapısı diyebileceğimiz kafataslı yapı, yine en erken mozaikli yapılardan biri terazo yapısı.”
“Çayönü, Diyarbakır ölçeğinde marka gelişim alanı olacağı aşikar”
Çayönü’nün birçok ilkin ve yeniliğin ortaya çıktığı alan olduğunu ifade eden Sarıaltun, bir marka alanı, önemli bir turizm destinasyonu, var olan bilimsel bilgilerin yanına bu işin toplumsallaşması ve turizme kazandırılmasıyla beraber özelikle Çayönü’nün Diyarbakır ölçeğinde marka gelişim alanı olacağı aşikar olduğunu kaydetti.
“Milattan önce 3 bin yıllara ait kültür verilerinin daha nitelikli, yaygın olduğunu belirledik”
Prof. Dr. Aslı Erim Özdoğan’ın başkanlığında 2015 yılıyla beraber bu projeye devam kararı alındığını aktaran Sarıaltun, “O zaman alan sorumlusu, sonrasında kazı başkanı olarak görev aldım. Daha önce hiç kazılmayan bu yeni alanda kazılara başladık. Burada Neolitik yerleşmenin devam ettiğini gördük. Bununla beraber ilk Tunç Çağı diye tanımladığımız M.Ö. 3 bin yıllara ait kültür verilerinin daha nitelikli, yaygın olduğunu belirledik. Farklı yenilikler de katmak istiyoruz. Özelikle Çayönü’nün çok fazla bilinmeyen çanak çömlekli Neolitik dönemi diye bir dönemi var. M.Ö. 7 bin ila 6 bin yılları arasında tarihlenen kuzey kesimde kalıyor” dedi.
Kuzey kesimdeki alan ile biraz güneydeki çanak çömlekli höyüğün arasındaki ilişkiyi anlamak açısından kazı stratejisini belirlediklerini söyleyen Sarıaltun, “Kısaca tanımlarsak, kısa vadedeki kazı stratejimiz kültürler, ya da höyükler arasındaki kesişim alanında kazı çalışmalarını yürütmek. Bu kazı çalışmalarıyla beraber bütün bu kültür dokusunun yayılım alanlarını, en azında kesişim noktalarını tespit ettikten sonra da bu alanların aynı misyon ve vizyon ile açık hava müzesine dönüştürerek farklı alanlarda kazıları devam ederek 1964’ten başlayan Çayönü hikayesinin detaylarını, bilinmezliklerini ya da eksik olan kısımlarını ya da çözülemeyen sorularına cevap bulmaya çalışmak” ifadelerini kullandı.