İş adamı Mehmet Aziz Çelik yaşanan deprem felaketinden dolayı açıklamalarda bulundu.
İş Adamı Mehmet Aziz Çelik," 06.02.2023 tarihinde 04.17 ve 13.50’de yaşamış olduğumuz ve asrın felaketi olarak adlandırılan iki deprem ile 10 ilimizde onbinlerce vatandaşımız Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş olup, yüzbini aşkın vatandaşımız yaralanmıştır. Vefat eden tüm vatandaşlarımıza yüce Allah’tan rahmet diliyorum; Rabbim şehadetlerini kabul buyursun, Peygamber efendimize komşu eylesin. Yaralılarımıza Şafii ismi ile şifa ihsan eylesin. Şehit yakınlarımıza başsağlığı, Sabr-ı Cemil diliyorum.
Şüphesiz birçoğumuz en yakınlarımızı, eşimizi, dostumuzu, arkadaşlarımızı kaybettik. İlk andan itibaren korku ile beraber yıkıldık, üzüldük, kahrolduk. Ben de dahil olmak üzere sonrasında kızgınlıklarla beraber ümitsizlik kapladı içimizi. Hala belirsizliklerle beraber ümitsizlik içerisinde korkuyla birçoğumuz tüm yaşananları unutmak, biraz rahatlamak ve geride kalan birinci derece yakınlarımızı ( eş, çocuk, anne, baba, kardeş vb.) güvende tutmak için doğup büyüdüğümüz toprakları terk ederek, yurdun dört bir tarafına dağıldık.
Temennim odur ki toparlanıp, yaşadığımız elim olayın şokunu, ruhumuzda bir ömür boyu bırakacağı acı ve karamsarlığı bir nebze azaltmış olmamız.
Kader silsilesi içerisinde inanan insanlar olarak Takdir- i İlahi diyerek yaşadığımız deprem sonrasında, elbetteki beşeri (insani) faktörler neticesinde ilgili sorumluların, kasıt sayılabilecek sorumsuzca davranışlarının, yaşanan aksaklıkların ve bu aksaklıkların sorumlusu sayabileceğimiz liyakatsız, ehliyet taşımayan görevliler ilahi adalete havale etmemizin yanı sıra beşeri hukuk önünde de gerekli cezai müeyyideleri almaları gerekir, hem de kaybettiğimiz her bir can için ayrı ayrı ve en ağır şekilde.
Esas konulara gelecek olursam, bu ağır ve acı depremlerin bize gösterdiği iki husus var.
Birinci husus; canımız, gözbebeğimiz, güzel vatanımız TÜRKİYE’ mizin bir deprem ülkesi olması. Bu her ne kadar hoşumuza gitmese de, her ne kadar kendimize yakıştırmasak ve kabullenmesek de bu bir gerçek. Biz DEP-REM ÜL- KE-Sİ-YİZ. Bu gerçeği anlamamız için daha kaç deprem olmalı, daha kaç canımızdan can gitmeli. Yaşım itibari ile öncekileri bilmemekle beraber Dinar, Adana, Erzincan, Gölcük (Marmara), Elazığ ve en son en acı olan Maraş depremleri. Bundan sonra (İnşallah) hükümetler tarafından alınacak ciddi ve sıkı deprem tedbirlerinin yanı sıra biz vatandaşlar da üzerimize düşen bazı basit ve ciddi tedbirleri almalıyız. Yukarıdaki depremlerin yıllardır anlatmak istediği şey bu. Maalesef bunu anlamamız bize çok pahalıya mal oldu. Toplamda yüzbinlerce kaybettiğimiz canlarımız, ciğerlerimiz; yitip giden maddi-manevi değerler… Artık ciddiye almalıyız bu DEPREM konusunu.
İkinci husus; bu cümleleri yazarken gözyaşlarımı tutmakta zorlanıyorum. Adıyaman’da iki depremi de yaşayan biri olarak, depremin ilk anından itibaren tüm TÜRK halkının göstermiş olduğu tutum. Ve âlicenaplık. Cümlelerime nerden başlayacağımı bilmemekle beraber günün ilk saatlerinde yaşadığımız ilk depremin akabinde vatanımın dört bir yanından gelen, en az bizim kadar korkmuş olan ve üzülen can dostlarımız. Bundan sonra hepsi candan öte can dostlarımız. İlk gün yaşanan bütün teknik, mevsimsel ve diğer olumsuzluklara rağmen bizi yalnız bırakmadı yüceler yücesi TÜRK halkı. Dua ile yetinmediler, ikinci gün tabiri caizse toplarını tüfeklerini alıp geldiler. Kepçesini, kazıcısını, kamyonunu, küreğini, kazmasını, işçisini, oğlunu, kardeşini. Üstelik tüm masraflarını ceplerinden ödeyerek. Üstelik ilk dört gün hemen hemen hiç uyumayarak, en az bizim kadar yemeyerek, içmeyerek ve en az bizim kadar üzülerek ve ağlayarak. Sonrasında akın akın gelen gönüllüler, genç kardeşler, abiler, STK’lar, kimler kimler…
Vatanın dört bir yanından gelen ardı arkası kesilmeyen malzemeler. Kilometrelerce uzayan yardım malzemesi taşıyan araçlar. Yiyecek, içecek, giyecek, yakacak, ısınma malzemeleri.
Kumbarasını kıran 5 yaşındaki evlatlarımızdan, hayvanını satan 92 yaşındaki Nene Hatunlarımıza ve sırtında kendisinden ağır odun taşıyan Seyit Onbaşı misali dedelere… Bir parantez de depremden hemen sonra bize yardım elini uzatan( maddi-manevi), taziyelerini sunan bazı Kardeş, bazı dost ülkelere ve ülkesini bırakıp binlerce, on binlerce kilometre öteden gelen yabancı birey, kurtarma ekiplerine açmam lazım. Şahsım ve ülkemiz adına teşekkür ederiz. Minnettarız. 40 yaşındayım. Ruhum bedenimi taşıdığı sürece bize yardım elini uzatan, günlerce omuz omuza çalıştığımız,arayan, dua eden her kese minnettar kalacağız. Rabbim ayağınıza taş değdirmesin.
VE ESAS KONUYA GELECEK OLURSAK:
Bizler tarihimiz itibari ile çok zor ve sert koşullu coğrafyalarda göçebelik sonrasında yüzyıllarca çadır ve otağlarda yaşamış bir ecdadın torunlarıyız. Yersiz kalırız; ancak YURTSUZ kalamayız. Yurdumuz doğup büyüdüğümüz topraklardır. ADIYAMAN bin kere de yıkılsa bin kere çadır kurup yaşarız. Yine yaparız yeni ADIYAMAN’ı. Ben de dahil olmak üzere ki yaptım, yardıma muhtaç olan çocuklarımızı, eşimizi, büyüklerimizi güvenli bir yere yerleştirmek tabi ki sorumluluk hissi içerisinde kaygımız ve normal karşılanabilecek bir davranış. Ancak memleketimizi, ADIYAMAN’ımızı terk etmek gitmek… İşte bu olmaz kardaş. Doğup büyüdüğümüz bu toprak parçasına çok borcumuz var. Sıra bizde. Şimdi o bize muhtaç.
El hasıl, bu ADIYAMAN bizim. Herkes gelip geçici . Esas sahibi burda doğup, büyüyen biz ADIYAMANLILARIZ. El ele verirsek daha iyisini, daha güzelini, daha sağlamını yaparız.
BUNDAN SONRA TEDBİRİMİZİ ALIR, TEVEKKÜL EDERİZ. TAKDİR YERİN GÖĞÜN SAHİBİ ALLAH’INDIR.
Selametle Kalınız." Şeklinde konuştu. Haber Merkezi